“Sazın ve tahtanın tozunu bebek yaşlarda aldım. Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum”… Bu sözler İskemleci Nevzat Salih’in en küçük oğlu Özkan Öke’ye ait…
1949 yılından beridir Başkent Lefkoşa'nın kalbinde yer alan İskemleci Nevzat Salih'in atölyesinin başında bugün, oğlu Özkan Öke bulunuyor ve babasından devraldığı mirası, gelecek nesillere aktarıyor.
“Babam her şeyini, benliğini vermişti iskemleciliğe, aşık olmuştu mesleğine…” diyen Özkan Öke, bankacı olmasına rağmen babası kadar mesleğe aşık olmuş… İnsanın elini, beynini ve yüreğini katarak, yaptığı şeyin zanaat olduğunu vurgulayan Öke, mesleğe dair ipuçlarını paylaşırken, iyi bir ustanın günde bir sandalye yapabileceğine dikkat çekti ve kaliteden ödün verilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
Yıllar geçtikçe değişimler yaşansa da “Gaveci İskemlesi”nin her zaman baş tacı olduğunu dile getiren Öke, “Adaya ne kadar plastik sandalye de getirseler, demir sandalye de getirseler, özünü bilen benim insanım hep bu hasır sandalyeyi-iskemleyi almıştır” vurgusu yaptı.
-“Babam atölyeyi 16 yaşındayken açtı”
İskemleci’nin hikayesini Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlatan Özkan Öke, babasının atölyeyi açma sürecini şu ifadelerle özetledi:
“Benim babacığım bebekken menenjit geçirdiği için işitme duyusunu kaybetti, dolayısıyla konuşamazdı. Okula da kabul etmemişlerdi kendisini… Baf kazasının İstinco köyünde doğdu. Lefkoşa’ya yerleştiler daha sonra Alman harbinde… Babam, Lefkoşa’ya yerleştikten sonra boşta kalmasın diye dedesinin yanında ağaçları budardı, yardımcı olurdu dedesine. O dönemden bir merakı vardı iskemleciliğe. Lefkoşa’ya da gelince kendisini geliştirdi ve 16 yaşındayken bu atölyeyi açtı. Atölyenin tabelasını rahmetlik amcam, babamın abisi yazdı. Amcam tabelacı değildi ama becerikli bir insandı, ‘İskemleci Nevzat Salih 1949’ yazısını yazdı ve bir de nal koydular altına, uğur için...”
Babası,1955 yılında annesi ile evlendikten sonra atölye ile evin iç içe bir düzeni olduğunu dile getiren Öke, o günleri şöyle anlattı:
“Annem, müşterilerle iletişimi sağlasın diye atölyeyle ev, iç içe bir düzen başladı. Burası atölye, yan tarafı da doğduğum ev, babamın evi. Ben bebek yaşlarda evin kapısından çıktığımda, atölyenin kapısından içeri girerdim. Şu anda yardığım sazın ve tahtanın tozunu o yaşlarda aldım. Onun için ister istemez mesleği alıştık. Ne vakit aklımız kesmeye başladı, önce sandalyelerin altını keserdik, tıraş ederdik, saz yarardık, daha sonra örgüye geçtik, böyle devam edip gitti.”
-“Hiç kopmadık, her zaman babamıza destek olduk”
İki abisi olduğunu, babasının üçüne de sanatı öğrettiğini ifade eden Öke, şöyle konuştu:
“Biz üç oğlan kardeştik, en küçükleri ben... Ben 1959 doğumlu, abilerim 58 ve 57 doğumlu. Üçümüze de babam bu sanatı, mesleği öğretti. Ayrıca üçümüzü de okuttu. Abilerim öğretmendi, ben de bankacıydım. Abilerim öğretmenlik yapardı, okuldan çıkar gelirlerdi, iskemle yapmaya devam ederlerdi, ben bankadan çıkar gelirdim, iskemle yapmaya devam ederdim. Hiç kopmadık, her zaman babamıza destek olduk ve çok güzel bir ekiptik.
1980’den 1990’a kadar bankacılık yaptım. 1990 yılında babamdan atölyeyi devraldım ama babam da çalışırdı, usta oydu. Babam ile aynı atölye içinde ailece çalışmaya devam ettik. Emekli olduktan sonra da kopamadım. Yıllar geçti babamı, kardeşlerimi kaybettik, en son ben kaldım...”
-“Mesleğe babam kadar aşık olmasaydım bugün burada beni göremezdiniz”
Babasının mesleğe tutkusunu, “Babam her şeyini, benliğini vermişti iskemleciliğe, aşık olmuştu mesleğine…” sözüyle ifade eden Özkan Öke, “Siz de babanız kadar mesleğe aşık oldunuz mu?” sorusunu, “Tabii ki… Olmasaydım bugün burada beni göremezdiniz” diyerek, yanıtladı. Öke, şöyle devam etti:
“Bankacılığı herkes yapabilir ama bu işi herkes yapamaz. Burada yoktan bir şey üretin ve insanlara sunan bunu… Üretmek güzel, üretici olmak güzel… Düşünün, babamın 60 yıl önce yaptığı bir iskemleyi bana tamire getirirler ben onu tamir ederim, tekrar yaşama girer o iskemle ve bir 60 yıl daha gider. Esas mesele budur işte.”
-“İyi bir usta günde bir sandalye yapabilir… Ham maddeyi artık satın alıyoruz”
“İyi bir usta günde bir sandalye yapabilir” diyen Özkan Öke, bu işin bir sırrı olmadığını ancak kaliteden asla ödün verilmemesi gerektiği söyledi. İskemle yapımında ham maddenin ağaç ve saz olduğunu ifade eden Öke, geçmiş yıllarda adaya özgü ağaçları kullanırken, şimdi ise ithal gürgen ağacını satın aldıklarını söyledi. Öke, iskemle yapımı ile ilgili süreci şöyle anlattı:
“Bizim ham maddemiz ağaç ve sazdır. Geçmiş yıllarda adaya özgü ağaçları kullanırdık. Çınar ağacı, dut ağacı, zangalak ağacı, çam ağacı, ceviz ağacı yani adada mevcut olan ağaç ne ise onu keserlerdi. İskemlenin ayağı yapılırdı, kurulurdu ve örülürdü. Bu saydığım ağaçların hepsi de uygundur iskemle yapmaya ama maalesef tükendi bu ağaçlar, bulamazsınız... Çünkü kömür oldular, bazıları lahmacun fırınında kömür oldu, bazıları fırın kebabı yapılırken, bazıları da şöminelerde… Kıymetini bilemedik. Halbuki bunlardan güzel mobilya olurdu. Biz de mecburi ithal olan gürgen ağacını kullanmaya başladık. Türkiye’de ‘gürgen’ derler, biz adada ‘okşa’ ağacı deriz. Okşa ağacını lata halinde alırız, iskemlenin ayaklarını, ön ayaklarını, yuvalarını açıp, kurarız yani iskeletini yaparız. Sazı ise dereden kesip kuruturuz. Bunun zamanı vardır, her zaman dereye gidip saz kesemezsiniz. Mayıs ayının 15’inden sonra başlarız, Eylül ayının sonuna kadar sazı kesip, ambarlarız. Saz kesildiğinde önce yemyeşildir, biz onları güneşe sereriz yelpaze gibi ve bir hafta, on beş gün pişiririz, kebap pişirir gibi çeviririz. Tamamıyla kurudukları zaman demetler halinde depomuza istifleriz. Çalışmadan bir gün önce ise yumuşaması için sazı, su ile ıslatırız, yararız ve örgüye başlarız.”
-“Gaveci iskemlesi her zaman baş tacıdır”
Geçmişten bugüne müşteri kitlesinin değişmediğini ifade eden Öke, “Adaya ne kadar plastik sandalye de getirseler, demir sandalye de getirseler, özünü bilen benim insanım, hep bu hasır sandalyeyi-iskemleyi almıştır. Bir ara moderne dönülse de, ‘Gaveci İskemlesi’ denilen iskemle her zaman baş tacıdır” dedi.
-“Hasır iskemle, yazda serin, kışta sıcak tutar”
“Sizce hasır iskemle neden bu kadar benimsendi?” sorusunu da yanıtlayan Özkan Öke, şunları kaydetti:
“Hasır iskemle, yazda serin, kışta sıcak tutar. Yani doğal bir klima olayı vardır. Ve insanlar üzerine her şekilde oturabilir, düz, yan veya dirseğini de koyabilir. Rahat bir sandalyedir. Örgüsü bile olsa bütün aksamları kırıldığı zaman değişebilir. Hem rahattır, hem sağlıklıdır, hem de ekonomiktir. Neden insanlar bunu seçmesin?”
-“Varlıklı biriyse sade değil yeşil iskemle isterdi”
Özkan Öke, geçmişe dair bir anektodu ise şu sözlerle anlattı:
“Eskiden kız tarafı yapardı cehizi (çeyizi) bilirsiniz. Bilhassa kırsal kesimden gelenler muhtar veya varlıklı biriyse, kesinlikle yeşil iskemle isterdi, sade istemezdi. Yeşil daha pahalıydı, beş şilin farkı vardı. Buğday kalemini kaynatıp, normal sazın üstüne sardığımızda renklenir… Yeşil iskemle dedikleri budur.”
Yoldan geçerken, atölyeyi görüp duran çok insan olduğunu dile getiren Öke, “Hatta o kadar merak ederler ki oturup örgü yapanlar da var. Fotoğraf çekerler, daha sonra o fotoğrafları bana gönderirler” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı binası yakınındaki atölyesinde geçirdiği yıllara dair anılarından bahsederken, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın her zaman atölyeye geldiğini anımsayan Öke, şunları söyledi:
“Denktaş Bey, her zaman gelirdi atölyeye hatta gelip fotoğraf da çekerdi. 1980’de benim askerden çıktığım dönemde, annem, babam ve benim atölyede çalışırken çektiği bir fotoğraf var. Gelirdi, ‘Nasılsın kızım, yap bakayım gavemi’ derdi anneme… Annem kahvesini yapana kadar bizimle sohbet ederdi, ‘bir ihtiyacımız var mı?’ diye sorardı.”
-“Bayrağı devredebilecek biri var, huzurlu ve mutluyum”
“Genellikle babamdan sonra bu işi yapanlar, ikinci meslek olarak yapmıştı” diyen Öke, şöyle konuştu:
“Babam çok insan yetiştirdi, sekiz-dokuz tane kalfası vardı zamanında, hepsi usta oldu ama hiçbiri hayatta değil... Yine de benim gönlüm rahat. Benden sonra da bu iş devam ettirilecek. Meraklı gençlerimiz var, iki tanesi tamamıyla örgüyü öğrendi. Bu yüzden gurur duyarım, bayrağı devredebilecek birileri var, huzurlu ve mutluyum.”
(Haber: Afet İlban-Fotoğraf: Timuçin Yıldırım / TAK)