Okuma hevesi, çabası ve inancı onu meslek sahibi yaptı… Zor zamanlarında öğretmenleri onu nasıl koruyup kolladıysa o da günü geldiğinde “Hatice Hocahanım” olarak öğrencilerine benzer bir şefkat ve merhametle yaklaştı.

Kızların okumasına “sıcak” bakılmadığı 1950’li yıllarda orta eğitime devam edebilmek için Tera’dan Lefkoşa’ya geldi… Ailesi de onunla birlikteydi…Ve bir yılbaşı gecesi hayatları değişti… Ucuz diye kiraladıkları kerpiç ev yıkıldı, göçük altında kalan 17 yaşındaki ablası kurtulamadı, annesi de aylarca hastanede yattı… 2 yaşındaki kardeşine o baktı… Evlat acısına dayanamayan annesi de ölünce sadece küçük olan değil tüm kardeşler ortada kaldı….

Kıbrıs Türk halkını var edenlerden ve “emekçi” sıfatını en çok hak eden kadınlardan emekli öğretmen Hatice Teralı İncirli, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü röportajları çerçevesinde, hayatını Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı. İncirli, “Öyle üzüntüler geçirdim, ‘ben bunu atlatamayacağım’ dedim ama sonra annemi hatırladım… Annem 45 yaşında, üzüntüsünden öldü…” dedi ve bir nasihat verdi: “Üzüntünün peşine çok düşmeyin, her gecenin bir sabahı vardır…”

84 yaşındaki bedeni yorgun olabilir ama hafızası gençlere taş çıkarırcasına berrak…Geçmişi birçok ayrıntıyla anlattı ve ekledi: “Öğrencilerimin hiçbirini unutmadım dersem inanır mısınız? Belki bir ismi unutabilirim ama annesinin adını söylese hemen hatırlarım ve en çok da unutmaktan korkarım…”

Elinin lezzetiyle de bilinen, inatla börekler, tatlılar, yemekler, macunlar yapmaya devam eden, mutfakta işine karışılmasını sevmeyen ve “Fena huyum da budur…” diyen Hatice Teralı İncirli, çok uğraşarak yapsa da tadını beğenmediği her şeyi çöpe attığını söyledi.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü mesajında ise “Kadın olmaktan da öğretmen olmaktan da mutluyum ama anneliğimden daha çok…Annelikten daha büyük mutluluk var mı? En güzel duygu budur…” dedi.

Sağlığı elverirse, hemen hemen her gece anılarını ya da günlük yaşantısında olup biteni sosyal medya hesabından paylaşan Hatice Teralı İncirli’nin sıkı takipçileri var. Onu hayata bağlayan nedenlerden biri de öğrencileri, okul arkadaşları, tanıdığı ya da tanımadığı insanlarla Facebook üzerinden kurduğu iletişim…

Aydınköy’de oturan terzisini 30-35 yıldan sonra Facebook sayesinde gördüğünü söyledi. “Kız kardeşini aldı, bana geldi. Öyle mutlu oldum…” diyerek anlattı teknolojinin evinden pek de çıkamayan birine nasıl iyi geldiğini…

-“Tera, Kıbrıs’ın en güzel köyüydü…”

Hatice Teralı İncirli, 1939’da Tera’da başlayan hayat hikayesini şu sözlerle anlattı:

“Annem de babam da Teralıydı… Tera, Kıbrıs’ın en güzel köyüydü. İnsanları da çok iyiydi… Çok köy gezdim, kasabada (Baf) da kaldım. Bizimki gibi köy görmedim. Babam işçi, annem ebeydi. Annem de okumaya meraklıydı. Lefkoşa’da hastanede staj yaptı, diplomalı ebe oldu... Ölene kadar da ebelik yaptı… Baf köylerinin tümü doğum için annemi arardı.. Rum Türk herkes onu tanırdı. Yakın köylere yürüyerek gider, 2 şiline iğne de yapardı…  Parası olmayandan da bir şey almazdı. İğne yapmaya, doğuma gittiğinde küçük kardeşlerime bakardım…5 kardeştik...”

Denktaş’tan toplumsal mutabakat çağrısı: “Geleceğe böyle dağınık halde yürüyemeyiz” Denktaş’tan toplumsal mutabakat çağrısı: “Geleceğe böyle dağınık halde yürüyemeyiz”

-Güner Necat’ın gelinlikten diktiği elbise ve Lefkoşa’ya yolculuk

İlkokul 5’inci sınıfa kadar köyde okuyan Hatice Teralı İncirli, Victoria Kız Lisesi’nin sınavlarına katılmak için Lefkoşa’ya nasıl gittiğini de anlattı.

“Zengin bir efendi vardı; Necat Bey…kızı Güner Necat… Her yaz gelip, 2-3 ay Tera’da kalırlardı, köylülere de çok yardım ederlerdi...Annem, ‘Güner ablana yardımcı ol, o seni okula götürecek’ derdi. Her gün yanına gider, ‘Size su getireyim mi?’ diye sorardım. ‘Sen büyüyünce bu tenekeleri taşımayacaksın Hatice’ derdi… Teneke omzumda yer ettiydi… Zaten kim sorsa ‘Ben öğretmen olacağım’ derdim…Okula gelen müfettiş sıra arkadaşıma sordu, atıldım ona da söyledim… O da sırtıma dokundu, ‘Olacaksınız be kız…’ dedi… Öyle sevindiydim…Gidip anneme söyledim...

Güner abla sınav zamanı beni Lefkoşa’ya getireceğinde şık olayım diye annemin gelinliğinden elbise dikti. Bir hafta onun evinde kaldım. Sınava koydu beni. ‘Çıkınca ağacın altında bekle beni’ dedi. Yapabildiğim kadarını yaptım. Çıktım, baktım herkesi annesi, babası arar… Ben ağaca dayandım, ağlamaya başladım. Çok korktum ve üzüldüm…Öğretmenler beni yanına aldı, Güner ablayı zaten tanırlardı…. Geldi sarıldı üstüme geç kaldı diye. Beni o gün otobüsle köye yolladı. ‘Sonuçlar gazetede çıkacak, her gün köydeki öğretmene sor’ dedi… Telefon yok bir şey yok… Her gece beklerdim… ‘Mutlaka biri bize haber verecek’ derdim. Hava kararır kararmaz da yatırdık ama kulağımız kapıda… Bir akşam eniştem geldi… ‘Hatiç…’ diye çağırdı…Fırladım yataktan…Ağlayarak ‘Geçtin be Hatice’ dedi…Öyle ferah ettim…”

-Hayatlarını değiştiren yılbaşı gecesi… Kerpiç ev bir gürültüyle yıkıldı

“Annemler, hepimizi okutmak için Lefkoşa’da ev tutmaya mecbur oldu…” diyen Hatice Teralı İncirli, şunları da aktardı:

“Zengin bir efendinin evini kiraladık. Altta bir ihtiyar kadın otururdu, biz de yukardaki iki odada kalırdık. Yataklarda iki iki yatırdık. Babam gece de işe giderdi. Öyle mutluydum okula başladım diye anlatamam… Hepsi yarım kaldı…Yılbaşı gecesi bir gürültü koptu. Gözümü açtım, her yer toz duman.. Bizim kaldığımız oda yıkıldı, ablam öldü. Onun yattığı oda yıkılmadıydı ama yılbaşı gecesidir diye yanımızdaydı… Annemin sesi hala kulağımdadır… ‘Evladımı…” diye bağırırdı… Gelen durdu, giden durdu… Evin yanında öğretmenimiz otururdu, elbise getirdi, beni giydirdi. Annemi Rum tarafına, hastaneye götürdüler.… O hastaneden çıkana kadar kardeşime ben baktım. Yalçın 2 yaşındaydı…Mecbur köye döndük… Okula devam edemedim. Çok maraz ederdim. Annem, ‘Üzülme, Hatice ne zaman olsa seni okula göndereceğim’ derdi.

Öğretmenlerim çıktı sırf okula devam edebileyim diye Tera’ya geldi. ‘Çalış seni sınava koyacağız’ dediler ve hep bildiğim yerden sordular… Orta ikinci sınıfa başladım, koğuşa (yurda) da yazıldım. O sene öğretmenlerim sayesinde Rum bir şirketin başarı bursunu da aldım… Okul da yardımcı oldu bana… Ablamın nişanlısı da bize destek olurdu. O olaydan sonra Kıbrıs’ta kalamadı, yurt dışında işlemeye gitti. İngiliz okulunda okuyan kardeşime, Erol’a her ay 5 lira gönderirdi. 5 lira çok paraydı. Okulu da öderdi, yurdu da… Bizi kardeşi gibi sevdi, ölene kadar da bağımız kopmadı…”

-Jale Derviş’in aldığı pardösü

Yurttaki ve okuldaki günlerinin çok güzel geçtiğini anlatan Hatice Teralı İncirli, “Şen şakrak biriydim, güler, eğlenirdik…Çocuk aklı…” dedi ve şunları hatırladı:

“Akşamları da dersler olurdu. Köydeyken erken yatmaya alıştım diye gece derslerde uyuyakalırdım. Öğretmen yüzümü görmesin diye elimi koyar, okurmuşum gibi yapardım ama uyurdum. Her şeyin de içindeydim...Girişkendim…Öğretmenler takdir eder, desteklerdi beni.

Türkiye’ye geziye gidilecekti. Ben gidemeyeceğimi bildiğim için yazılmadım. Kardeşim ‘Neden yazılmadın bu fırsattır’ dedi ama paltom yoktu, kış kıyamet ne yapacaktım… Müzik öğretmeni Jale Hanım, arabasına koydu Rum tarafına götürdü ve bana pardösü aldı, biletimi de kestiler… gittim Türkiye’ye…

Birim yoktu diye Jale Hanım hemen hemen her hafta sonu yurttan alır gezmeye götürürdü beni. Bu kadınlar insandı… Şimdi zaman değişti. Zaman insanları da değiştirdi. O yaptı ben de yapayım, o aldı ben de alayım… Hele biraz da okumuşsa insanı küçük görürler… Ben bunları hiç düşünemem…”

-Maarif Müfettişi omzuna dokundu ve “Çok Yaşa Teralı” dedi

Öğretmenlik sınavına ve mülakata kendi gibi öğretmen olan ve bir süre önce hayatını kaybeden kardeşi Erol Teralı ile gittiğini söyleyen Hatice Teralı İncirli, şunları da anlattı:

“Sınavı geçenleri sırayla mülakata alırlardı…Erol uzaktan işaret etti bana, görüp sordular kimdir diye… ‘Kardeşimdir’ dedim. Maarif Müdürü olduğunu bilmezdim, çıkarken arkama vurdu, ‘Long Live Teralı’  (Çok Yaşa Teralı) dedi. Anlamadım ne olduğunu…Erol’a söyledim…Güldü……”

“-Nereye gittiysek o yerin çocuğu olduk”

“Şanslıydım, her işim yürürdü” diyen Hatice Teralı İncirli, mesleğe başlamadan önce, öğretmen kardeşi Erol Teralı ile köyleri dolaşmaya başlamıştı. O günleri şöyle hatırladı:

“Bakkal yok, bir şey yok… Her ekmek yoğuran bize ekmek verirdi, testilerle su taşırırlardı… Hiç zorluk çekmedik. Desem ki, nereye gittiysek o yerin çocuğu olduk…Öyle… Kardeşlerimle de hiç ayrılmadık… Anneden ileriydim onlar için. 10 yaş küçük kardeşim Tera’da kalırdı… Anne yok, baba işte… Tatilde köye gittiğimde, ‘Mümkün olsa da hep yanımda kalsan’ derdi. Çok üzülürdüm… Sonra o da bizimle geldi. İlk Pelatusa’da sonra da Hirsofu’da çalıştım…”

“Kasaba” dediği Baf’ta da öğretmenlik yaptı Hatice Teralı İncirli.  Baf’taki bir öğretmen Lefkoşa’ya gidince onun sınıfını aldı. O meslektaşı ilerde eşi oldu.  Sınıftaki öğrencilerden birinin, “Keşke evlenseniz de Sıtkı öğretmenimiz de burada kalsa” dediğini hatırladı.

“Kardeşlerim vardı, evlenmek aklımda yoktu ama ‘kader….’ dedi evliliği için ve şöyle devam etti:

“Baf’ta ev kiralamıştık. Çok iyi bir müdiremiz vardı, evlerimiz karşılıklıydı… Eşi ölmüştü, hep matemdeydi… Çocuğu da yoktu. O da sanki bizi evlat almıştı… Arabasına koyar nere gitse götürürdü. Becerikliydim ama evde yemek yapmazdım. Hep bu öğretmenlerin evinde yer içerdik…”

Toplumlar arasındaki olayların çıktığı dönemde Lefkoşa’da da çalıştı Hatice Teralı İncirli. Meslektaşı Sıtkı İncirli ile evlenince, Yeşilırmak’a yerleşti, burada, Gaziveren, Lefke ve Güzelyurt’ta öğretmenlik yaptı. Ailesiyle bazısı lojman, bazısı kira evlerde kaldı.

Hatice Teralı İncirli, Lefkoşa’da nakil beklerken bir sağlık sorunu yaşadı, sırası geldiği halde yerine başkası görevlendirilince istifasını verip 27 yıl üzerinden emekliye ayrıldı.

-“Öyle sevdim ki 80 sene öğretmenlik yapabilirdim”

1960’larda başladığı mesleğe bağlılığını,  “Öyle sevdim ki 80 sene öğretmenlik yapabilirdim” diye anlatan Hatice Teralı İncirli, öğrenciler için de şunları söyledi:

“Çok sevecendiler. Mümkün olsa hepsini kucağıma alabilsem. Her çocuk benim için aynıydı. İster annesi öğretmen, ister babası doktor olsun…Fakir öğrencilere de çok üzülürdüm. Elimden geldiğince yardım ederdim. Öğretmenler Apartmanı’na geleli 35 sene oldu. Her zaman misafirim oldular. Anneler Günü, Öğretmenler Günü, beni hiç yalnız bırakmadılar… Bir gün kapı çaldı, açtım... ‘Beni tanıdınız mı öğretmenim’ diye sordu? Ben de nereli olduğunu sordum …Kasaba Baf deyince hatırladım. Bu çocuk yürüyerek gelirdi okula. Ayakkabıcıkları delik… Bir çift ayakkabı aldım ona…Onu söyledi, duygulandırdı beni….Öğrencilerim böyle iyi, vefalı insanlar olduğu için sevinirim.”

-“Geçmişi unutmamalı, güzel günlerin hatırına uğraşmalı…”

Emekli olduktan sonra enstitüye giden ve burada keyifli zamanlar geçirdiğini söyleyen Hatice İncirli Teralı, yaklaşık 10 yıl önce dişindeki bir ağrı nedeniyle doktora gittiğinde damağında kanser olduğunu öğrendi. Ciddi bir ameliyat ve uzun tedavi süreçlerinden geçti, operasyonunu yapan Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Mete İnançlı’ya her zaman dua ettiğini söyledi ve ekledi:

“Çok zorluklar çekerim ama sert canlıyım. Doktor bile yaşadığıma şaştı. İlk birkaç yıl çok zorluk yaşadım. Üçüncü senede her işimi yapmaya başladım.  Fatma Hanım 10 senedir gelir bize ev işlerinde yardım eder, ana evlat olduk. Her şeye rağmen insan şükretmeli. Ben hayatımdan gayet mutluyum. Çok günler da geldi, ‘Allah’ım bana bunu neden yaşattın’ dedim ama hemen ‘Hatice neydin ne oldun’ deyip kendime teselli vermeyi bildim…Tek üzülen ben miyim?... Geçmişi unutmamalı, güzel günlerin hatırına uğraşmalı…”

-“Torunum yaşam enerjimdir”

Eşi Sıtkı İncirli, İlaç Eczacılık Dairesi’nden emekliye ayrılan kızı Özlem Deler, oğlu gazeteci Serhat İncirli ve torunlarından sevgiyle söz eden Hatice Teralı İncirli, kendisini her gün ziyaret eden torunu Cansın Deler için, “O benim yaşam enerjimdir…. Aile çok önemli…” dedi ve son sözlerini öğrencileri için söyledi:

 “Sizleri eskiden sevdiğim gibi severim, görünce, hatırlayınca çok mutlu olurum. Allah’tan hepinize iyilik, sağlık dilerim…”

(Haber: Rahme Çiftçioğlu - Fotoğraflar: Erol Uysal / TAK)

Editör: Kıbrıs Genç Tv