Vücudun pH dengesinin alkali seviyede tutmaktır. Normal şartlarda 7,3 ph değerine sahip olan kanımız, vücudumuza aldığımız besinlerle ph değerinin değişmesine neden olur. Bu değişim kilo almamıza neden olduğu gibi kardiyovasküler hastalıklara, diyabet ve tansiyon gibi birçok sorunu beraberinde getirir.
Tüm Hastalıkların Sebebi Asidik Beslenme mi?
Evet. Hastalıklar bizi bulmuyor, biz onların bizi bulmasına sebep oluyoruz. Çünkü yanlış besin seçerek, vücudumuzun asit yükünü arttırıyor ve vücudun temizlik, savunma ve onarma sistemlerinin kapasitesinin çok üzerine çıkacak kadar asit biriktirip tüm dokuların kirlenmesine neden oluyoruz. Yıllar boyunca biriken bu asit yükü, ancak alkali beslenme ile azaltılabilmektedir. Çünkü asidin zıttı alkalidir. Asit, alkali ile karşılaşınca ancak nötrlenmektedir.
Ünlü bir doktorumuz kitabında diyor ki, balık olan bir havuz, kirlendiğinde balıkları mı atarsınız suyu mu değiştirirsiniz? Tabi ki suyunu değiştiririz. İşte biz de asit yükü ile kirlenen vücut sıvılarımızı temiz tutmalıyız ki, o su içinde yaşayan organlarımız da sağlıklı kalabilsin. Aksi halde kirli suda yaşayamayıp ölecek balık gibi, bizler de organımızı kaybedebilir; vucüt dokularımıza, hücrelerimize zarar verebilir ve bir çok hastalığa yakalanabiliriz. Kısaca asitlenmeye bağlı hasar, bir hücrede çoğalırsa, o hücrenin oluşturduğu dokuda fonksiyon kaybı olur ve tahribat giderek arttığında sonuçta o organda hastalık meydana gelir.
Önce büyük resmi görüp, sonrasında bir tutam şekerin vücudumuza neler yapabileceğinin farkında olmalıyız. Çünkü her bir besin alımında, hücre seviyesinde, kimyasal reaksiyon oluşup atık maddeler açığa çıkmaktadır ve bunlar asittir. Fakat siz gün boyu ne kadar çok alkali beslenirseniz, ortaya çıkan o asitler alkali ile nötrlenir ve size zarar veremez.
Şöyle düşünelim: Arabanızın deposuna gelişigüzel benzin, motorin ya da gaz doldurabiliyor musunuz? Cevabı çok açık, tabi ki hayır. O halde vücudumuza da gelişigüzel besinler almayalım. Bunlar neler gelin hep birlikte öğrenelim.
Hangi Besinler Alkali?
Lahanagiller (beyaz lahana, mor lahana, brüksel lahanası, brokoli, karnabahar)
Karnabahar, brokoli
Yeşil yapraklı sebzeler (Ispanak, pazı, kara lahana)
Kök sebzeler (siyah, kırmızı, beyaz renkteki turp; pancar, havuç, şalgam)
Elma, erik, kavun,incir, hurma, siyah erik
Limon, acı biber, sarımsak, fasulye, tatlı patates, badem, susam, keten tohumu, hindistan cevizi yağı (bu yağ deplanmadığı için kilo kontrolünde de üst sırada yer alır), zeytinyağı, keçi sütü, mercimek, kereviz, karabuğday, darı, lor peyniri, zerdeçal, avakado, bezelye, patlıcan, salatalık.
Alkali İle Zayıfla
Akdeniz beslenme tarzının önemi günümüzde bir kez daha anlaşıldı. Günde en az 5 kez sebze ve meyve yemenin sağlıklı olmakla ilişkisi çok nettir. Çünkü sebze ve meyve vücudu alkali yapar. Öyleyse günlük beslenmemizde tabağımızın % 80’i alkali, % 20’si asit olmalıdır. Eğer bir öğünde hayvansal protein tüketiyorsanız, o miktarın dört katı kadar da alkali (sebze) tüketmeniz önerilir.
Kilo vermek için iyi yağ dediğimiz Omega-3 de mutlaka almalıyız. Bu yağlar bizi hem asitlenmeden korur hem de kilo vermeye yardımcı olur.
Neden Kilo Alıyorum?
Asit yüklü beslenme sonucu kilo almak kaçınılmazdır. Çünkü vücudunuz zaten asit yüklüyken, siz hangi diyeti yaparsanız yapın yağlarınızı yakamazsınız. Bunun için vücudunuza kızmayın, o sizi korumak için bunu yapıyor. Şöyle ki, eğer yağları parçalarsa daha küçük yağ asitleri oluşur ki, adında da anlaşılacağı üzere o da bir asittir. Vücut o kadar asit yüklüyken, bir de yağları parçalayıp yağ asidi üretmek istemez. Çok mantıklı gelmiyor mu? Sonuçta yağları depoda tutmak tercih edilir. Ve bunun sonucunda düşük kalorili beslenerek veya egzersiz yaparak zorla kaybettiğimiz yağları asitlenme sebebiyle kolayca geri alırız.
Aynı zamanda yağlar, asit tamponudur (yanı zararı azaltmak için kullanılır). Vücudumuz kanımızda dolaşan asitleri zararsız hale getirmek için, paketleyip depolarken yağı kullanır. Evet asitin bir kısmı bağırsaklar, idrar, terleme ve nefes yoluyla dışarı atılmaktadır ama bu tarz normal asit atma yollarıyla başedemeyince, kendini korumak için yağ depolar.
Alkali Su İçmeliyiz
Belki de bu yazının en önemli ve baş maddesi budur. Suyumuzu alkali içmek. Bir kişi 20 kg başına 1 litre su tüketmeli ya da kilosunu 0,03 ile çarparak günlük ihtiyaç duyduğu su miktarını belirlemelidir. 1 litre suya 1 çay kaşığı karbonat eklersek suyumuz kolaylıkla alkali olur. Yemekle birlikte içilen su sindirimi zorlaştıracağı için, yemekten 1 saat önce ve yemekten 2 saat sonra su içmeliyiz. Su içmek kilo verirken de yarar sağlar. Bunu sebebi yağ deposundaki yağ asitlerinin çözülebilmesi ve yağlar enerjiye çevrildikten sonra ortaya çıkan asit artıklarının su yardımıyla vücuttan uzaklaşmasının sağlanmasıdır.
Uyurken Yaşlanmamak İçin Yapılması Gerekenler
Yazının en can alıcı kısmını sona bıraktım. Genç kalmak, yaşlanmamak hemen herkesin gündeminde. Tabi ki en önemlisi sağlıklı yaşlanmak. Şimdi bu nasıl mümkün olacak ondan bahsedelim.
Öncelikle akşam yemeği saati, uyku saatinden (ideal saat 23:00’tür) 5 saat öncesidir. Bu da saat 18:00 demektir. Fakat iş temposu vs. bu pek de mümkün olamayabiliyor. O halde gelin bizler en azından akşam yemeğindeki karbonhidratı kaldıralım ve kanımızda insülinin açığa çıkmasına engel olalım.
Kanda İnsülin Seviyesi Artarsa Ne Olur?
Akşam yemeğinde karbonhidrat tükettiğinizde kilo alırsınız. Çünkü kan şekeri yükselişine bağlı olarak pankreasınız kan şekerini düşürmek için insülin salgılayacaktır. İnsülin nedeniyle yemekte açığa çıkan enerji yağa çevrilir. Çünkü insülin bu enerjiyi bir an önce kullanıp ortadan kaldırmak ister. Bunun nedeni uyku saatinin yaklaşıyor olmasıdır.
Eğer insülin akşam yemeğinde ortaya çıkmazsa, vücut kendini uyku saatlerinde tamir edebilir. Ancak insülin kandan atılmadıkça unutmayalım ki tamirat başlamaz, gerçekleşmez. Gece yemeleri, akşam 7’den sonra atıştırmalar yaşlanmamızın başlıca nedenidir.
Formül çok basit. Akşam yemeğini karbonhidratsız geçir, uykunda gençleş !