Geçtiğimiz gün Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuk olduğu BRT moderatörlüğünde yapılan ve bir çok Televizyon kanalının da ortak yayınladığı programı bir kanalın yayınlamamasını ve tepkisini gördük.
Bugün ise Gazeteciler Birliğinin konuyla ilgili açıklamasını…
Açıklamanın detaylarına bakıldığında ise hayret etmemek mümkün değil.
Öncelikle basın açıklamasının başında yer alan “Elçilik tarafından kurgulanan ve sahnelenen” ifadelerinin ne anlama geldiğini sormak lazım.
Nerden bakarsanız bakın ülkenin en hatırı sayılır 3 gazetecisinin katıldığı ve rahatça sorular sorabildiği bir yayınının hangi kısmının “kurgu” olduğunu doğrusu merak ediyorum.
Yayının tamamını izleyen biri olarak, bu açıklamayı kaleme alanlarla aynı yayını izlemediğimizi de düşünerek, hangi sorulan sorunun “kurgu” ve açıklamada belirtilen “sahne” yi kastettiğini düşünüyorum ve bulamıyorum.
80 Milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin, her zaman için gündeminde onlarca konusu olan, Dışişleri Bakanı KKTC’ye geliyor, sabah saatlerinde bir Üniversitenin etkinliğinde konuşuyor, ardından Cumhurbaşkanlığında ortak basın açıklamasında soruları yanıtlıyor ve Mecliste de açıklamalarına devam ediyor.
Ve neredeyse 1 günlük bir ziyaret için KKTC’ye gelen bir Bakan, yoğun programının arasında 1 saatlik bir yayına katılıyor.
Söz konusu açıklamayı kaleme alan arkadaşların televizyon ve program deneyimi olduğuna eminim.
Bu arkadaşlar, 1 saatlik bir programda kaç soru sorulabileceğini gayet iyi bilmektedirler.
Hal böyleyken, programa neden 3 kişiden fazla gazeteci alınmadığı şeklindeki eleştiriyi anlamak mümkün değildir.
Açıklamayı başka boyutları ile de ele almak zaruridir.
Programa gazeteci olarak konuk olan isimleri sayalım: Hasan Kahvecioğlu, Hasan Erçakıca ve Rasıh Reşat…
Yani hemen her gün bir vesile ile birlikte olduğunuz, sohbet edip kahve içtiğiniz arkadaşlarınız, abileriniz, meslekteki büyükleriniz.
Yani yapılan bir kurgudur ve programa katkı koyan gazeteciler de bu kurgunun bir parçasıdır… Öyle mi?
Ayıp değil midir efendiler?
Bütün siyasi eleştirileri bir kenera bıraktım, yazılanlar, bu Gazetecilerin şahsiyetlerine, varlıklarına, deneyimlerine ve birikimlerine bir hakaret değil midir?
Mesela bu yazıyı kaleme alanların belki de bazıları Hasan Kahvecioğlu, gazetecilik yaparken, henüz belkide İlkokula gidiyordu.
Rahatsız olunan nedir?
Sabahtan akşama kadar açıklama yapan bir Bakana soru mu soramamanız mı?
Dert soru soru sormak değildi.
Çünkü soru derdi olan adam, Cumhurbaşkanlığına gider, ortak basın açıklamasında dilediği soruyu sorabilirdi.
Ama dert, soru sormak değildi…
Zaten açıklamanın içerisinde Türkiye’deki “Basın özgürlüğü” konusuna vurgu yapılması ve konunun KKTC ile ilişkilendirilmesi bu derdin sadece soru sormak olmadığını ortaya koymaktadır.
Mesele anlamak isteyen için çok basittir..
Rum Yönetimi Başkanı’nın aynı şekilde Güney’de bir Televizyon programı yaptığını düşünün. Ve bir saatlik bir programa Adanın Kuzeyinden sayı olarak kaç tane gazetecinin davet edilebileceğini… Ha bu arada, sizin bakış açınızdan baktığınızda böyle bir programa benim davet edilmeyeceğim de kesin…
Ayrıca bu yazıyı kaleme alan Gazeteciler Birliğine sorulması gerelen bir başka soru daha vardır.
Bu soru da; tüm üyelerinizin ya da üyelerinizin ağırlığının yazıda belirtilen görüşleri savunup, savunmadığıdır.
Hani “Emir eri değiliz” yazılmış ya… Bence emir alın… Ama emir aldığınız yer sadece ve sadece vicdanınız olsun…