Bu yazının amacı, evrensel insani tüm değerlere saldırının en temel göstergesi olan şiddet ve kadına şiddet ile ilgili bazı açıklamalarda ve saptamalarda bulunmaktır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2018) ‘şiddet’i, fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması durumu olarak tanımlamaktadır. Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış olan şiddet, bir insan hakları ihlâlidir (UN, 1993).
‘Kadına şiddet’, yukarıda tanımlanan ve ifade edilen şiddetin, temel evrensel insani değerlerin ihlâli, insan hakkı ihlâli ve ayrımcılık biçimi olarak kadına yönelik halidir ve siyasal, sosyal, kültürel, ekomomik, coğrafik sınır tanımaksızın tüm dünyada varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda ‘kadına şiddet’, temel evrensel insani değerlerin ihlâli, insan haklarının ihlâli ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir. ‘Kadına şiddet’, kadınların temel evrensel insani değerler bütünündeki insan haklarından yararlanmalarını ciddi biçimde engellemekte; yaşam, güvenlik, özgürlük, saygınlık, fiziksel, psikolojik ve sosyal sağlık hakkı gibi temel haklarını ihlâl etmekte veya uygulamada geçersiz kılmaktadır. Belirli kadın grupları (mülteci/göçmen, engelli, tutuklu, yaşlı, kız çocukları vd.) ise çoğu durumda, gerek kendi evlerinde gerekse dışarıda şiddet, yaralanma, suistimal, ihmal, ihmalkâr davranış, kötü muamele veya sömürü gibi risklere karşı daha açık durumda bulunmaktadır.
‘Kadına şiddet’ olgusunun uzun yıllar özel yaşam ve aile mahremiyeti olarak algılatılması ve algılanması, onun ulusal ve uluslararası düzeyde insan hakları gündemine çok geç girmesinin nedenlerinden biri olmuştur. Öyle ki, ‘kadına şiddet’ uluslararası düzeyde ancak 1980’li yıllarda görünürlük kazanmaya, 1990’lardan başlayarak toplumsal bir sorun ve bir insan hakkı meselesi olarak görülmeye başlanmış; 1991 yılında, BM Ekonomik ve Sosyal Haklar Komisyonu ve Kadının Statüsü Komisyonu tarafından, kadına yönelik şiddetin önemli bir problem olduğunun altı çizilmiş; uluslararası insan hakları hukuku alanında ilk kez 1993 yılında “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri” (UN, 1993) de tanımlanmıştır.
Çoklu ve karmaşık bir sorun alanı olan kadına şiddet, yalnızca kadınları olumsuz etkilemekle kalmamaktadır, toplumun ve insanlığın bütününü olumsuz etkilemektedir. Kadına şiddeti doğuran etkenler, temel evrensel insani değerler yoksunluğu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde; eğitimsel, kültürel, siyasal ve yasal, sosyal, ekomomik vd. temel faktörlerdir. Bu nedenle kadına şiddetin ortadan kaldırılması, her alanda temel evrensel insani değerlere dayalı kapsamlı ve eşgüdümlü politikaları ve bu politkaların kararlılıkla uygulanmasını gerektirmektedir.
_________
Kaynakça:
United Nations. (1993). UN Declaration on the Elimination of Violence Against Women. www.un.org/documents/ga/res/48/a48r104.htm
WHO. (2018). Violence, www.who.int/topics/violence/en/