“Birçok devlet dairesinin yedeklemesi, KKTC dönemine ait 7 milyona yakın doküman, 1974 öncesi toplumsal mücadeleye ait belgeler...
Osmanlıca Farsça, Arapça 3 bin eser yazma, Osmanlıca 20 cilt gazete, 23 bin tasnifli, 50 bin tasnifsiz vakıf belgesi, 67 adet nüfus defteri, 1000 kadar mahkeme defteri, 2 bin civarında vakıf defteri ve o döneme ait 4 bin matbu eser, saltanat fermanları...
1530-40’lı yıllarda yazılan, 1572 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından kendi vakfına paylaştığı Kuran-ı Kerim…
İngiliz Dönemi’nden kalma, yönetim iç yazışmaları, istatistiki defterler, resmi gazeteler, evraklar, haritalar, fotoğraflar...
Rumca tapu kayıtları, nüfus kayıtları, kaymakamlık yazışmaları, matbu (basılı) eserler ve el yazmaları...”
Çok sayıda değerli belgeyi barındıran Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi’nin Müdürü Ejdan Sadrazam, 7-11 Haziran Uluslararası Arşivcilik Haftası öncesinde, Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirinin sorularını yanıtladı, Milli Arşiv’de muhafaza edilen eserler hakkında bilgi vererek, arşivcilikte dijitalleşmenin ve kurumsal işbirliğinin önemine dikkat çekti.
Sadrazam ”Önümüzde gidilecek çok yol var. Amacımız dünya standartlarında bir arşivi, toplumumuza ve dünyaya sunmak. Arşivler artık sadece bir toplumun değil, dünyadaki insanlık mirasının bir parçasıdır, arşivler bu mirası taşıyan en büyük kayıt merkezleridir. Dolayısıyla insanlık mirasının bir parçası olma yolunda, uluslararası üyeliklerimizle, dünya arşivleri arasında dijital köprünün kurulması gibi büyük bir amacın paydaşı olmak gibi hedeflerimiz var” diye konuştu.
Girne’de şehrin tam ortasında, yükselen apartmanlar arasında yemşeyil bir bahçe içinde araştırmacılar için adeta bir vaha olan Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi’nin Müdürü Ejdan Sadrazam, arşivin önemini, bugüne dek yapılanları ve önümüzdeki dönemdeki planlarını anlattı.
“VAROLUŞ MÜCADELEMİZ VE ÜLKEDE BİR ARŞİVİN OLUŞUMU BİR BİRİNE PARALEL... MİLLİ ARŞİV, BU YIL 50. YILINI KUTLUYOR”
Sadrazam, ilk olarak, ülkede bir Arşiv kurma fikrinden bugüne nasıl gelindiğini anlatarak, Milli Arşiv’in Kıbrıs Türkü’nün varoluş mücadelesiyle paralel bir gelişim izlediğini söyledi.
Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde 1960 yıllarının başlarında meydana gelen toplumlar arası olaylar sırasında, Cumhurbaşkanı Muavini’nin bile odasının talan edildiğini, daha sonra geri dönülüp evrakların toplanıp getirilmeye çalışıldığını anlatan Sadrazam, bu tarihten itibaren yaşanılan gelişmeleri şöyle aktardı:
“Bu Kıbrıs Türk toplumu üzerinde acı bir ders oldu ve 1968-69 yıllarına kadar kurulan Geçici Yönetim’in yetkilileri, elde ne var ne yok ortaya koymak adına, bulabildikleri tüm bilgi kaynaklarını toplamaya çalıştılar ve bu şekilde ufak bir arşiv oluştu.
Tabi, bunun üzerine, Kıbrıs Türklerinin adadaki mevcudiyetinin ispatlanması, görünür kılınması için somut delillere ihtiyaç duyulunca, 1960lı yıllarda Türkiye ile, özellikle arşivcilik alanında, bir takım irtibatlar kuruldu ve 1971 yılında ilk milli arşiv oluşturulmaya başlandı.
Bunun temelinde de Türkiye’nin devlet arşivlerinde Kıbrıs’la ilgili belgelerin buraya getirilmesi yatar.
Bu bağlamda, Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi dairelerin en eskisidir, bu sene 50. yılımızı kutlayacağız.“
Arşiv’in 74 Barış Harekatı’nın ardından Lefkoşa’da Cumhurbaşkanlığı binasında faaliyet göstermeye başladığını, ardından 1975 yılında Girne’deki binasına taşındığını ve yıllar içerisinde yapılan eklemelerle, günümüzdeki haline nasıl geldiğini anlatan Sadrazam, 1990 yılında geçirilen yasa ile Arşiv’in birim olmaktan çıkıp, Devlet Dairesi’ne dönüştüğünü kaydetti.
NADİR ESERLER, ÖZEL ODALARDA DÜNYA STANDARTLARINDA MUHAFAZA EDİLİYOR
2000’lı yıllarla birlikte, tüm dünyada olduğu gibi, bir dijitalleşme ve otomasyon sürecine girildiğini aktaran Sadrazam, Daire’ye aldıkları tarayıcılarla (scanner) en eski tarihli belgelerden en yeniye doğru olacak şekilde, Arşiv belgelerini dijital ortama aktarmaya başladıklarını, ek bina sayesinde uluslararası standartlara uygun çalıştıklarını kaydetti ve “Şu anda yaklaşık 12 km uzunluğunda bir raf düzenimiz var. Güvelik tedbirli, yangına, depreme, doğal afetlere karşı korumalı binamızdaki odalarımızda iklimlendirme ve nemlendirme cihazlarımız var. Nadir eserler başta olmak üzere, tüm belgeler, bu özel donanımlı odalarda, dünya standartlarında muhafaza ediliyor” dedi.
“PANDEMİNİN BİZE ÖĞRETTİĞİ DERS, ARTIK İŞ YÖNETİMİ VE SUNDUĞUMUZ HİZMETLERİN ESKİSİ GİBİ OLMAYACAĞI”
Ülkede tüm sektörleri olumsuz etkileyen pandemi nedeniyle, dijitalleşme çalışmalarının yavaşladığını ifade eden Sadrazam, bunun yanında pandemiden bir takım dersler de aldıklarını, bundan sonraki dönemde iş yönetimi ve sunulan hizmetlerin eskisi gibi olmayacağını kaydetti ve ekledi:
“Biz, bir bilgi merkezi olarak, mutlaka istenilen bilgiyi istenilen zamanda, istenilen yere ulaştırma misyonunu kendimize görev bellememiz lazım. Bu da dijitalleşmeden geçiyor. Zaten önümüzdeki hafta kutlanılacak olan Dünya Arşivciler Haftası’nın bu yılki temel sloganı “Dijital Köprüler Kurmak”. Dünyadaki tüm arşivler, dijital köprüler kurarak, etki alanlarını genişletiyor. Bizim de paylaşım noktalarını geliştirmemiz lazım. Artık, internet üzerinden arşivimizi dünyayla paylaşmak zorunda olduğumuzu hissediyoruz. Bunun altyapısını oluşturmak zorundayız. Bu anlamda çalışmaya devam ediyoruz. Hedefimiz, 5 yıl içerisinde bu süreci tamamlamak.”
HEM DEVLET ARŞİVİ HEM ULUSAL ARŞİV
Ejdan Sadrazam, Milli Arşiv’in yasal görevlerinden birinin, devlet arşivi olarak, devletin ürettiği arşiv malzemesini sistematik bir şekilde derleyip, toplama ve araştırmacıların hizmetine sunmak olduğunu belirterek, arşivlerin bu anlamda devlet belgelerini kamuya mal ettiklerini, dolayısıyla halkın yönetime katılmasına katkı koyarak, demokratik bir işlevi olduğunu söyledi.
Sadrazam, bunun yanında, ulusal arşiv olarak da, ülkedeki toplumsal, antropolojik, sosyolojik değeri olan her türlü belgeyi, fotoğrafı, görüntü ve filmi muhafaza ederek, gelecek nesillere aktarılmasını sağladıklarını kaydetti.
Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi Müdürü Ejdan Sadrazam, arşivin üstlendiği bu sorumluluğu, “toplumsal hafızanın yaşatılması misyonu” olarak niteledi ve bu açıdan değerlendirildiğinde, arşivdeki her bir belgenin “birbirinden değerli olduğunu” ve toplumun yaşadıklarını anlamamıza yardımcı olduklarını ifade etti.
AİLE SOYAĞACI ARAŞTIRMALARINA CİDDİ BİR TALEP VAR
Arşiv’e yapılan en sık başvurunun aile soyağacı (şecere) araştırmasıyla ilgili olduğunu söyleyen Sadrazam, “Elimizden geldiğince yardımcı olmaya, elimizdekileri paylaşmaya hazırız. Ancak, bu konuda toplumumuzda yanlış bir algı var. Ulusal arşivlerin görevi kişisel bilgileri saklamak değildir. Kişilere soyağacını sağlama gibi bir yetkimiz, misyonumuz ve olanağımız yok” dedi.
Sadrazam, bu gibi araştırmalarda, Osmanlı yönetiminin vergi takibi yapabilmek için hane erkeklerini kaydettiği nüfus defterlerini sunabildiklerini, ancak soyadı yerine baba adı kullanıldığı ve sadece belli bir zaman diliminde, kısıtlı bilgilerin yer almasından dolayı, çok yararlı olmadığını kaydetti.
Bu gibi nüfus kayıt belgelerinin, vatandaşlık gibi aile köklerinden kaynaklı bir takım hakların yeniden gündeme getirilmesinde temel kaynak olduğuna işaret eden Sadrazam, bu yönde bir çalışma yapılması gerektiğini ancak Arşiv’in tek başına yeterli olmayacağını, Nüfus Dairesi gibi diğer kayıt tutan birimlerle işbirliği yapılması gerektiğini vurguladı.
“ÜLKE ÇAPINDA İŞBİRLİĞİNİ GELİŞTİREREK, BİLİM VE BİLGİ ALANINDA HİZMET VEREN KURUMLARLA ORTAK PROJELER GELİŞTİRİP, ENERJİMİZİ BİRLEŞTİRMEMİZ LAZIM”
Sadrazam, yerli halkın yanında, Rum ve diğer yabancı araştırmacıların da zaman zaman gelmesine karşın, rağbetin tatminkar olmadığını belirterek, sosyal bilimler dalında araştırma yapan kişişlerin çok daha fazla Arşiv’e gelmesi gerektiğini ifade etti.
Rağbet azlığının nedeninin Arşiv’deki kaynakların, başka yerlerde, üniversitelerin kendi derlemelerinde de bulunmasından dolayı olabileceğine işaret eden Sadrazam “Örneğin, bir gazetenin geçmiş sayıları şu an pek çok yerde tutuluyor. Bu bir maliyettir, bu bir enerji kaybıdır. Bizim, ülke çapında, işbirliğini geliştirerek, akademik birimlerle, bilim ve bilgi alanında hizmet veren kurumlarla ortak projeler geliştirip, enerjimizi birleştirmemiz lazım. Elimizdeki olanakları maksimum düzeyde, verimli kullanmamız lazım. Bunun yolu da güç birliğinden geçer. Standart bir arşiv tarayıcısının fiyatı 60 bin Euro’dan başlıyor. Devletin olanakları çerçevesinde bunu almak, kurmak çok zor. Ancak, bir merkez bunu almışsa, o merkezin bu olanağından yararlanılmalı. Biz bunu çeşitli kurumlarla iletişime geçerek yapmaya çalışıyoruz. Dijital köprüler kurma sloganının arkasında yatan da budur” diye konuştu.
ARŞİVCİLİK HAFTASI ETKİNLİKLERİ
İNGİLİZ ARŞİVLERİ’NDEN GETİRİLEN, 1907-1920 YILLARINI KAPSAYAN KIBRIS’A İLİŞKİN BELGELER ERİŞİME AÇILIYOR
Yarın başlayacak Uluslararası Arşivcilik Haftası hakkında da bilgi veren Sadrazam, Arşivcilik Haftası’nı “arşivcilikle ilgili duyarlılığı artırma, arşiv malzemesinin sergisini sağlama ve arşivler arasında mesleki işbirliğini geliştirmek açısından bir fırsat” olarak nitelendirdi.
Sadrazam, bu sene Arşivcilik Haftası etkinlikleri çerçevesinde, İngiliz Arşivi’nden (National Archives) teslim alınan 1907-1960 yıllarını kapsayan Kıbrıs tarihine ilişkin belgelerin birinci etabının araştırmacıların hizmetine açılacağı müjdesini verdi.
1907-1920 yıllarını kapsayan, 48 dosya ve 4352 belgeden oluşan 1.etabın bu haftadan itibaren erişime açık olacağını duyuran Sadrazam, ileriki dönemlerde de 1920-40 yıllarını kapsayan 2. etabın, ardından da 1940-1960 yıllarını kapsayan 3. etabın açılacağını, toplamda 200 dosya ve 70 bine yakın belgenin Arşiv’e ekleneceğini bildirdi.
İNTERAKTİF BİR MÜZE ARACILIĞIYLA MİLLİ ARŞİV’İ GENEL KİTLEYE HİTAP EDEN BİR YERE DÖNÜŞTÜRMEK
“Düşünün, Girne’de yaşayan ama burayı bilmeyen insanlar var” diye yakınan Sadrazam, Milli Arşiv’in sadece araştırmacılara değil, genel kitleye hitap eden bir yer olması gerektiğini söyledi ve buraya bir interaktif, görsel ağırlıklı bir müzenin açılmasıyla, tanıtımına ve görünür kılınmasına katkı koyma planlarını paylaştı.
Basın öğelerini, folklorik değerleri, toplumsal ilgi alanlarını, toplum liderlerini konu alan, çağdaş bir “Ulusal Bellek Müzesi” açma yönünde çalışmalarının olduğunu belirten Sadrazam, arşivlik malzemeye erişecek insanların 18 yaşından büyük olma şartı olduğunu, ancak böyle bir müze sayesinde, çocukların arşivcilik konseptiyle, basınla, araştırma yapmayla çok daha küçük yaşlarda tanışmasına imkan yaratılacağına değindi.
“BİZ KİMİZ SORUSUNUN CEVABI BURADADIR”
Toplum altyapısının eğitiminde, okulların yanında, kurumların da paydaş olmasının önemine dikkat çeken Sadrazam, şunları kaydetti:
“Amaç, Milli Arşiv’i toplumun geneline yaymak, herkesin yararlanabileceği, herkesin bir şeyler bulabileceği bir yer olduğunu göstermek.
Burada yemek tarifi bile bulunabilir. Osmanlı kayıtlarında, yemek tarifleri, bitkisel ilaç tarifleri var. Bugün bu konuda çalışan insanlar gelip bir baksın. Herkesin ilgi alanına hitap edebilecek malzeme var. Önemli olan bunun farkındalığını yaratmak ve insanların bir araştırma yapacağında ilk akla gelecek yer olmak.
Biz kimiz sorusunun cevabı tam olarak burasıdır. Kendimizi öğrenmek istiyorsak, kim olduğumuzu bilmek istiyorsak buradan başlamalıyız.”
“ELİNDE GEÇMİŞE İLİŞKİN BELGE, FOTOĞRAF, GÖRÜNTÜ OLAN VARSA BİZE GETİRSİN, DEĞERLENDİRMESİNİ BİZ YAPALIM”
Yasalar temelinde devlet arşivlerin işleyişinde sistematik bir belge alımı söz konusu olduğunu, ancak ülkede bunun gerçekleşemediğini belirten Sadrazam, derlemeye ilişkin yasanın gündeme gelmesi gerektiğini, kurumlardan, gazetelerden ve üniversitelerin düzenli akışının sağlanması için ciddi çalışmaların yapılması gerektiğini kaydetti.
Sadrazam, son olarak, halka çağrıda bulundu ve elinde geçmişe ait belge, fotoğraf, görüntü bulunan kişilerin, bunları Milli Arşiv’e getirerek, toplumsal belleğin oluşmasında ve sistematik bir şekilde geleceğe aktarılmasına katkı koyabileceklerini söyledi.
“BİZİ BİZ YAPAN HER ŞEYLE İLGİLENİYORUZ”
Yapılacak her desteğin, topluma kazanç olarak döneceğini vurgulayan Sadrazam, farklı yerlerde tutulan belgelerin kimseye faydası olmayacağının altını çizerek, mevcut durumu şöyle ifade etti:
“Elinde geçmişe ilişkin belge, fotoğraf, görüntü olan varsa, bunları bize getirsinler. Kriterlere göre değerlendirmelerini biz yaparız. En azından yol gösterici oluruz, muhafaza etme görevini üstleniriz. Aileye ilişkin belgeler olabilir, bir sanatçının kendi çalışmaları veya düşünceleri olabilir. Daha önce Kıbrıs’taki el işleri ile ilgi bir çalışmanın derlemesini yaptık. Halk sanatları ile ilgili bir çalışma olabilir. Toplumda, bizi biz yapan her şeyle ilgileniyoruz”