Kıbrıs

Tatar: “Yapılanlar demokrasi geleneğine yakışmayan ve geleneksel hoşgörü anlayışından uzak davranışlardır”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, dün Cumhuriyet Meclisi’nde Kıbrıs sorununda gelinen son aşamayla ilgili kapalı oturumda bilgilendirme yaparken bazı milletvekillerinin sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar ve yapılan haberlerle ilgili açıklama yaptı.

Cumhurbaşkan Tatar, yapılanların demokrasi geleneğine yakışmayan ve geleneksel hoşgörü anlayışından uzak davranışlar olduğunu vurguladı.

Müzakere masasından kaçmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Tatar, “60 yıla yakın yaşananlardan ve Rumların değişmeyen tutumlarından dolayı iki devletin iş birliğini öngören bir anlaşma için masaya oturmadan önce egemen eşitliğimiz ile KKTC’nin Güney’deki Rum Devleti ile uluslararası alanda eşit statüde olduğunun teyit edilmesini talep etmemiz politik literatüre uygundur ve doğru bir yoldur” dedi.

Cumhurbaşkanı Tatar, “Bugün Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü teyit etme mücadelemizi eleştirenler, aynı mevkilerde görev yapmış, desteklemiş oldukları geçmiş Cumhurbaşkanlarımızın yaşadığı tecrübeleri unutturmak istemektedirler” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tatar’ın açıklaması şöyle:

“Ana Muhalefet Partisi’nin istemi üzerine dün Cumhuriyet Meclisi’mize giderek 5 saati aşkın bir süre devam eden kapalı oturumda değerli Milletvekillerimizi Kıbrıs konusunda gelinen son aşamaya dair bilgilendirdim.

Oturumun ardından ana muhalefet liderinin basına yaptığı açıklamayı hayretler içerisinde okudum. Bir diğer üzücü ayrıntı ise aslında bu toplantının bilgilenmek için değil popülizm yapmak için istendiğinin ortaya konmasıdır. Daha konuşmamı yaparken sosyal medya paylaşımlarında bulunan bazı muhalefet milletvekilleri niyetlerini ve tahammülsüzlüklerini ortaya koymuşlardır.

Bununla da yetinmeyip parti yayın organına ‘’kapalı oturuma’’ dair doğru olmayan içerikte haber de yaptırtmışlardır. Bunlar bizim demokrasi geleneğimize yakışmayan ve geleneksel hoşgörü anlayışımızdan uzak davranışlardır.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya çıkan tabloyu görmezden gelen, federal çözümü tek seçenek olarak göstermeye çalışan, Kıbrıs Türkü’nü Rumların peşinde sürüklenmek zorunda olduğu gibi bir düşünce yapısına sahip olanların, benim diyalog ve görüşme masasından kaçtığım iddiası doğru değildir.

Cumhurbaşkanlığı görevime başladıktan hemen sonra Genel Sekreter Guterres’in, resmi müzakerelere başlanabilmesi için Ada’daki iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmek amacıyla gayrı resmi toplantı önerisini kabul ettik.

Söz konusu toplantı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde Kıbrıs Türk ve Rum tarafları ile garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılımıyla gayrı resmi “5+BM” formatında 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde Cenevre’de gerçekleştirildi.

Görüşmelerde, geçen 50 yılda federasyon görüşmelerinde neden çözüme ulaşılamadığının gerekçelerini aktararak, sürdürülebilir bir çözüm için öncelikle Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün teminat altına alınması gerektiğini, ardından iki devletin bir iş birliği ilişkisi tesis edilmesine yönelik müzakerelere başlayabileceğini vurguladım.

Buna karşın Rum tarafı ise ortaya hiçbir öneri dahi koymadı. BM Genel Sekreteri de ortak bir zemin olmadığını açıklamıştır.

Esasen tarihsel süreç içinde her görüşme süreci gündeme geldiğinde bizim tarafa ‘masaya oturunuz, Rumlar uzlaşmazlık sergilerse artık sizin önünüzü kesmeyeceğiz’ denildi ama hiç de öyle olmadı.

1986 Cuellar Belgesi’ni, Gali Fikirler Dizisi’ni, Annan Planı’nı Kıbrıs Türk tarafı kabul etmiş, Rum tarafı ise reddetmiştir. Buna karşın Rum tarafı tüm haklarımızı gasp etmeye devam etmiştir.

Annan Planı’nı kabul etmemiz için bize verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı; Plan’a hayır diyen Rum tarafı ödüllendirilirken biz haksızlığa maruz kalmaya devam ettik.

Sayın Mehmet Ali Talat döneminde Rumlarla yeniden masaya oturuldu ancak Rumlar uzlaşılan konuları açıklamaktan bile kaçındı.

Sayın Derviş Eroğlu, 11 Şubat 2014’te sırf BM’nin de istediği şekilde son oyun, yani Kıbrıs konusundaki son görüşmeler yapılsın çözüm olacaksa olsun olmayacaksa artık Türk tarafına yapılan haksızlıklara son verilsin diye Nikos Anastaaidsis’le ortak bir açıklamaya imza attı. Ancak Rum lider 7 Ekim 2014 tarihinde görüşme masasından kaçtı ve dünya bunu görmedi.

Sayın Mustafa Akıncı 2017 yılı Temmuz ayına kadar Rum lideri Anastasiadis ile defalarca görüştü. Sayın Akıncı vermemesi gereken tavizler verdi, yapmaması gereken açılımlar yaptı ama sonuç değişmedi…

Dönemin Rum lideri Anastaaidsis ile bugünkü Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis açıkça Türk tarafının yönetime etkin katılımına karşı olduklarını ortaya koydular.

Açıkça, hedeflerinin Kıbrıs’ta Türk askerinin kalmaması ve Kıbrıs Türkleri’nin başına bir şey gelmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tek yanlı olarak askeri müdahalede bulunmasını engellemek olduğunu söylediler, talep ettiler.

Sonuç itibarıyla Sayın Akıncı ve Türkiye artık Rumlarla bir federasyon kurulamayacağını açıkladılar.

Böylece federal çözüm müzakereleri 2017 Temmuz ayında, Kıbrıs Rum tarafının kendisini Ada’nın tek sahibi, Kıbrıs Türk halkını ise azınlık olarak gören tutumundan vazgeçmemesi nedeniyle başarısızlıkla sona erdi.

Kıbrıs konusu, halkımızın özden gelen haklarının teyidi ve aynı zamanda Kıbrıs Adasının geleceği ile yakından ilgili bir konudur. Sahadaki gerçeklerden uzak yaklaşımlar ancak ve ancak Rum liderliğinin haksız ve hukuksuz şekilde gasp ettiği haklarımızla yarattığı konforlu alanın devamına hizmet etmektedir.

Bir diğer önemli nokta ise başarısızlığı defaten kanıtlanmış modeller üzerinde çeşitli gerekçelerle ısrar etmek ise 56 yıldır ispatlandığı üzere statükonun sürdürülmesine hizmet etmektedir.

Halkımızın bariz çoğunluğu gibi Meclisimizin çoğunluğunun da bizim izlediğimiz, Türkiye’nin tam destek verdiği iki devletli çözüm politikasının yanında olduğunu görmek bizlere muhataplarımız karşısında yeniden güç katmıştır.

Bizim, 60 yıla yakın yaşananlardan ve Rumların değişmeyen tutumlarından dolayı iki devletin iş birliğini öngören bir anlaşma için masaya oturmadan önce egemen eşitliğimiz ile KKTC’nin Güney’deki Rum Devleti ile uluslararası alanda eşit statüde olduğunun teyit edilmesini talep etmemiz politik literatüre uygundur ve doğru bir yoldur.

Bugün Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü teyit etme mücadelemizi eleştirenler, aynı mevkilerde görev yapmış, desteklemiş oldukları geçmiş Cumhurbaşkanlarımızın yaşadığı tecrübeleri unutturmak istemektedirler.

Kıbrıs Türk halkının Rum halkı kadar egemen olduğu gerçeği çözüm sonrasına ertelenecek bir unsur değildir. Kıbrıs Türk halkının eşit statüsü de çözüm sonrasına ertelenecek bir hak değildir.

Çözüm sonrasına ertelemek demek, egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüzün teyidini dahi Rum rızasına teslim etmek demektir.

Ne yazık ki yakın geçmişimiz bize bunun ne kadar hatalı bir yaklaşım olduğunu göstermiştir. 20 yıl önce ayrı ayrı ve eş zamanlı yapılan Annan Planı referandumlarının ardından Rum tarafının reddini meşrulaştıracak şekilde, hiçbir şey olmamış gibi, uluslararası toplum tarafından verilen sözlerin tutulmadığı bir ortamda, Annan Planından da geri adımlar atarak kaldığı yerden devam eden bir yaklaşımın ürünü olarak 20 yıl daha kaybedilmiştir.

Bugün yine aynı söylemlerle statükonun belirlediği kurallar çerçevesindeki tüketilmişe yatırım yapma yaklaşımıyla, suçluluk psikolojisiyle ortaya çıkan siyasete dur demek için yeni vizyonumu ortaya koydum.

Kıbrıs Türk Halkının ihtiyacı olan, Rum liderliğinin kendisine vermeye hazır olduğu bir gelecek değildir. Kıbrıs Türk Halkı sahip olduğu hakları özgürce kullanmak istemektedir. Rum liderliğinin baskı, istismar ve izolasyon siyaseti yokmuş gibi Halkımıza yapılan zulmü normalleştirme siyasetine hayır diyorum.

BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Sayın Maris Angela Holguin ile atandığı günden itibaren yapıcı bir şekilde istişarelerimi sürdürdüm. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüzün teyidi için atılabilecek ilk adımlar olarak doğrudan ticaret, doğrudan uçuş ve doğrudan temastan oluşan ve 3D diye adlandırdığımız unsurları da kendisiyle paylaştım.

Temel insan haklarımızın 61 yıldır ihlal edildiği durumun değiştirilmesi gerektiğini de hem Sayın BM Genel Sekreterine hem de Sayın Holguin’e aktardım.

Temel insan haklarımız 61 yıldır Rum siyasetinden dolayı ihlal edilmektedir. Bu siyaset ortadan kalkmadan yeni ve resmi bir süreç de başlamayacaktır.

Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının en önemli nedeni iki taraf arasındaki statü eşitsizliğidir. Kişisel Temsilciyle sürdürdüğüm taraflar arasında ortak zemin var mı yok mu araştırması da bunu sağlamaya yöneliktir.

Gelinen aşamada ortak zemin olmadığı aşikardır. Kişisel Temsilciyle kalan yaklaşık bir aylık görev süresi boyunca yapıcı şekilde çalışmaya devam edeceğim”