Bu yazının temel amacı, özellikle görgü, ahlak ve kültür fakiri, sorumsuz, bilgiyle ve bilinçle yaşamayan toplumlarda, kısaca işlerin hiç de yolunda gitmediği toplumlarda kavramsallaşan ve ortaya çıkan 'yozlaşma'ya tekrar dikkati çekmektir.
J. Peter Euben, Türkçesi yozlaşma, çürüme, kokuşma, bozulma, ahlak bozukluğu, doğru yoldan ayrılma, rüşvetçilik, saf olandan uzaklaşma, yolsuzluk gibi anlamlara karşılık gelen ‘Corruption’ başlıklı yazısında, yozlaşmanın nasıl kavramsallaştırıldığının izini klasik metinlerde sürer ve Atina ve Sparta arasındaki Peloponez Savaşı’nın tarihini yazan Thucydides'in (M.Ö.460–395) yozlaşan insanların içine düştükleri durumu betimlemesine yer verir. Thucydides bir tarihçidir ve büyük bir ustalıkla, ihtiras, kıskançlık, açgözlülük, ve iktidar arzusu gibi duyguların etkisine giren insanların, özel çıkarlarını, nasıl toplumsal ve kurumsal çıkarların önüne geçirdiklerini, adalet, onur, şeref ve merhametten nasıl da uzaklaştıklarını tarif eder. Ahlaksız ve kuralsız rekabetin yıkıcılaşmasıyla, insanların nasıl yozlaşıp darmadağın olduğunu ortaya koyar.
İnsanlığın yozlaşma ile ilgili yaşadıklarıyla dolu acı tarihinin arkasından, bugün durum nedir? Bugün insanlık o acı tarihi aşmış mıdır? Evet, bence aşmıştır, ancak eskisinden de daha acılarını yazarak, yazmaya da devam ederek. Nasıl ve neden diyenler için şunlar yeterli olur mu?
Giderek bencilleşen ve etikten uzaklaşan insanlık, alışkanlıkları ve yetiştirilme biçimi nedeniyle yalana, hileye başvurmayı yaşamının temeli haline getirmiştir. Yozlaşan değerlerin selinde, temel insani değerlerden uzaklaşmıştır. Çok ve daha çok para, şan, şöhret, unvan kazanmak, sahip olduğu eşyanın (ev, arazi, araba...) ve hatta hükmettiği insan miktarıyla, oturduğu koltuğunun sıfatıyla var olmak, güç sembolü olan unvanlara tapınmak, temel insani değerler yolunda ilerlemenin önünü kesmektedir. İnsani değerlerle zenginleşemeden hayatın döngüsüne kapılıp kaybolan insanların özü, her geçen gün daha da alçalıyor. İnsani değerler manzumesinden oluşan manevi yönleri köreliyor ve kirleniyor. İnsanlık boş uğraşların kölesi oluyor, zalimleşiyor, iftira, hakaret, yalan, adaletsizlik yaşamın her anına ve alanına hızla yayılıyor.
En korkuncu ise, insan onurunun, hakkın ve adaletin ayaklar altına alındığı bu zamanlarda görme, duyma ve konuşma yetisi felç olanların sayısının artmasıdır. Bazıları, insani değerler yoksulu harislerin büyüsüne kapılarak yoz ilişkilerin esiri olmakta, bazıları da hilesiz korkup sinmekte. Böyle zamanlar, insani değerlerden yana olanlara ihtiyacın her zamankinden fazla olduğu zamanlardır. İnsani değerlerden yana olanların, bu değerlerden başka sığınacakları yerleri yoktur. Onlara yalnızca insani değerlerden yana olanlar dosttur.
Yozlaşmanın neden olduğu bu çürüme bazen öyle boyutlara ulaşır ki ayakta kalıp yola devam etmek olanaksız hale gelir. Yozlaşmanın yok edici gücü nedeniyle insani değerleri içselleştiren gerçek insanlar, kimi zaman, bulundukları kurumu, bölgeyi, şehri, ülkeyi terk etmek zorunda hissederler. Tıpkı kendimiz ve/veya tanıdığımız özlemini hep içimizde tuttuğumuz, yeri hiç dolmayacak birileri gibi...